bir rüzgâr esiyor yazın sıcağında hisset
savaş var, sopalar, bıçaklar, mermiler
ölüm yok, ölüm kokusu bize hep uzak
bir gün gelip çatsa kapına korkma hiç
azrail de korkar benden, aldaçı da
bir dost, göğsünden bıçaklanmış yatıyor
hatırla, sürreal geldi her güzel haber
sonra bir günün şafağı binbir kötülüğün ardından
dimdik çıktı sadi konuk’un kapısından
bir dost, göğsünden mahrum kalmış yatıyor
mağaralarda şerefiyle üzerinde bayrağı taşıyan
vatan uğruna egeye veda edenler vardı yüz yıl önce
vatan uğruna ege’ye veda etti bugün ışıldayan gözler
bir rüzgâr esiyor ankara’nın bozkırlarında
aklımı bıraktığım bir akşamın karanlığı
abiler de biçare kalırmış bazı kahpelere
dost meclisindeyiz kimseye ayıp olmasın
kısık sesli sövgülerin altında serinleriz
bir dost, boynunu sıvazlıyor ince ince
avucunun içinde sakladığı bir tasanın sesi
temmuzun ortasında afitap kazanır her mücadeleyi
ve muhakkak bin muvaffaklık kazılıyken alnında
tırıs giden atlar dört nala koşar muharebesinde
elim kolum bağlandı sonra, bağrımda ulu bir tasa
öfke dolu benliğimle seyre daldım gökleri
inemeden seyre durdu gözlerimi aldaçı
yanına geçip olup biteni izledi azrail
bizim bu canlar, hükümranlığınız geçti
otuz yıl nigâhbanınız olacağım efendi!