Logo

YAŞAMAK İÇİN BİR DİLİ YAŞATMAK: TÜRKÇE ÜRETMEK

  1. DİL VE EDEBİYAT
  2. DENEME

Kalabalığı toplum kılan şey dildir.

Resimler

Bir dilde üretmek neden önemlidir? Dil nedir, hani şu ağzımıza pelesenk olan?  Bir dilde konuşmak, günlük ihtiyaçlarımızı karşılamak mıdır sadece? Bu kadar karmaşık ve güçlü bir yapı elbette yalnızca temel fizyolojik ihtiyaçları karşılamak için oluşmamıştır. Peki, neden oluştu? Toplumsallaşma ile olan ilgisi ne?

Geçmişten günümüze dil, toplumların gelişimini hep hızlandırmıştır. Hatta o kadar etkili olmuştur ki dili kaydedebilmek yani yazı yazabilmek, insanlığı karanlık çağlardan tarihi çağlara geçirmiştir. Düşünün ki dün ne yaptığınızı hatırlamıyorsunuz. Bir iş yarım mı kaldı ya da bugün bir şey mi yapmaya karar vermiştik? Dünü hatırlayamamak, her gün ölüp bir sonraki gün yeniden doğmak gibidir. Yani dil ve yazı dediğimiz araçlar bizlere bir gün daha yaşama şansı verirler. Türkçe de bu araçların en güçlülerinden birisidir. Ancak bu araç yeterince kullanılmamakta veya eksik kullanılmaktadır.

Nasıl olur da bir insan doğduğu dili eksik kullanır? Elbette eğitim ve sosyal çevrenin bu durumda büyük etkileri vardır. Günümüzde, Türkçe eğitimi her ne kadar dört temel dil becerisi; dinleme, konuşma, okuma ve yazma üzerine kurulu gibi dursa da aslında yalnızca çoktan seçmeli sınavlara yönelik bir eğitim modeli yürütülmektedir. Bu durum da yaratıcı süreçlerin kullanımına engel olmaktadır. Dilin bir üretim aracı olduğunu düşünecek olursak yalnızca tüketmeye yönelik kullanılmasının bireyin yalnızca yaratıcılığını değil, dil becerilerini de çürütebileceğini söyleyebiliriz.

Yaratıcılığın eksikliği iletişimde birçok sorunun yaşanmasına neden olacaktır. Özellikle bireysel duyguların ve deneyimlerin verdiği hislerin aktarılmasında, günlük hayatı sıkıcı hâle getirebilecek sorunlar yaşanmasına neden olabilir. Yani dilin bir görevi olan dil konuşucusunun kendisini aktarma isteğinin yarım kalması. İnsan zihni var olan işlemleri tamamlama eğilimindedir. Yarım kalmış her işlem arka planda işlenmeye devam eder. Yani yarım kalmış her iş, zihnimize fazladan iş yükü oluşturur. Zeigarnik etkisi olarak da bilinen bu durum zamanla daha büyük bir yüke dönüşecek ve bilişsel olarak tıkanıklıklar yaşamamıza neden olacaktır. Ancak berrak bir zihin tam potansiyeline ulaşabilir.

Yazmak, insanın dilce taşmasıdır (Kalıp, 2025). İnsan, yalnızca doldurduğu kabı boşaltabilir. Bunu en rahat yazmak eylemiyle yapabilir. Kendince, kendine kendini anlatabilmesini sağlar bir bakıma. Yalnızca kendini anlayabilenler birey olurlar ve yalnızca bireylerin bulunduğu kalabalıklar toplumları oluştururlar. Bu durumda toplum oluşturabilmek, yazabilmeye ve kendini anlamaya dayalıdır.

Peki, dil bir toplumu nasıl oluşturur? “Karnım aç!” demek bizi toplum kılar mı? Tabii ki kılmaz. Dil, bir amaçtan çok güçlü bir araç olarak kabul edilmelidir. Somutlaştırmak gerekirse dil inanılmaz sağlam ve yine inanılmaz derecede büyük bir kutu gibidir. İçerisine her şeyi koyabileceğiniz -kendi bilincinizin anlık yansıması da dâhil- bir kutudan ibarettir. Ortak geçmiş ve düşünme biçimi, evet yalnızca düşünceler değil düşünme şekli de dil vasıtasıyla aktarılabilir. İşte bu düşünme biçiminin ortak hâle gelmesi, benzer olaylara benzer tepkiler vermek bireylerin bulunduğu kalabalıkları toplum hâline getirir. Dilin sağladığı ortak payda aslında yalnızca tarih değil, aynı zamanda düşünme şeklidir.

Şimdi gelelim yaratıcılığın bu düşünme biçimini aktarmadaki etkisine. Dil zamanla değişmeli ve gelişmelidir. Farklı bağlamlar, farklı bağlaşımlar kurmayı gerektirirler. Farklı bağlaşımlar kurabilmek yaratıcılıkla geliştirilebilir dilsel bir özelliktir. Alışılmamış bağdaştırmalar kurmak, dolayısıyla yazmak bireyin farklı bağlamlarda yeni biçimlerde üretmesini gerektirir. Yani yeni fikirler, yeni durumlar ve yeni sinapslar… Hikâyeler, şiirler, denemeler ve her türden yazılı üretim… Yalnızca üreterek üretmiş oluruz ve dil üretilmişler olmadan bir hiçtir. Çünkü fazlasıyla soyut olan fikirlerin ve düşünce biçiminin aktarılabileceği bir kıyafete ihtiyacı vardır. Yazı ve üretim, fazlasıyla somut olan insanlar için fazlasıyla soyut olan bu unsurları somutlaştırmaktadır.

Kısacası yazmak birey olmayı, toplum olmayı ve bir dili çürümekten kurtarmayı sağlar. Zaman geçerken bugünü dün olarak anlatamayız. Yazmak hem bir dili hem de sizi yaşatır. Yazınız…

Kaynakça

Kalıp, A. (2025). Sesin Duydukları. KDY.