Logo

UNUTKAN AYETLER

  1. DİL VE EDEBİYAT
  2. ŞİİR

Resimler

Sence normal mi, bu kente rahmet değil de hışım inmesi?
Sence normal mi, rüyaların Musa’nın kırık asasına zincirlenmesi?
Değil… Değil… Değil…
Melekler kanatlarını gölgeyle kapattı,
çağlar dua etmeyi unuttu;
inanmış Âdem’in toprağına karışan yılan tükürüğüne,
tufansız çürümesine dünyanın,
hakikatin Lut’un kenti gibi taş kesilip
gölgesini beklemesine, güneşi değil.

Cenazem zamana yayılmış bir kefen;
zarafeti, saçında Medusa’nın diri yılanlarını saklayan kadın.
Yanmıştık… Yalnızdık…
Her neden, başka bir sürgünün kara mührü.
Hakikat bizimle battı belki,
Nuh’un gemisine alınmadan,
denizin dibinde, Yunus’un karnında,
balık pullarının soğuk ışığında örülmüş bir karanlıkta.

O gün gelirse düşerken gülümserim belki,
çünkü yerde kalmaktan bıktım.
O gün, kanatlarımın kemiğiyle kırarım zincirleri
ya da kırdığımı sanırım.
Kanatlarım balmumu değil, pıhtıdan erir;
zincirlerim Prometheus’un kaburgasına bağlıdır,
her halkada kendi etim kalır.
Ve düşüş, gökyüzünden değil,
dizlerimin üstünden başlar.

Güzel bir akşamüstü, insanlar zamanı İbrahim’in ateşine atar,
külünden put döker, gölgelerle besler.
Güzel bir günün sonunda - anneler Meryem gibi ağlar,
ama bebekleri kucaklarında değil,
Romalı mızrağın ucunda kanar.
Beden çatlar… çatladıkça Zebur’dan düşen sessizlik notaları
çiviler gibi gözlerim de yanar.

Bana bakmadan yıkan Azrail,
kendimle savaştım, herkes gibi.
“Belki bir gün kaybolurum.” dedim,
ama yüzüm başkasının Kefaret Günü’ne mühürlendi.
Ormana düşen çiğ bile yaralandı benden,
Habil’in kanı gibi toprağa sızdı.
Bu lanet bana ait değil - ama ben taşıyorum;
hem kirliyim hem suçluyum,
hem celladımın paslı anahtarıyım.

Kollarımı açtım, yakın, taşlayın, asın…
Kollarımı açtım,  yakın, taşlayın, asın…
Kollarımı açtım, yakın beni, taşlayın beni, asın beni…
Dikenlerim var, sürüngenim;
Cehennemin kapısında Cerberus’un gölgesiyim,
o gölgenin bile karanlık saymadığı lekesiyim.
Hiçbir şeyim; hiçbir şey kadar kirliyim.

Gecenin artığıyız, yakın ışıkları!
Mumların dumanında birleşelim,
suretimizi ikonaya işleyelim, sonra kıralım.
Elvedamın içinde Kirke ol,
beli kılıçlarla dolu;
büyünü bana değil, ardımdaki kalabalığa fırlat.

Aylar önce bitmişti zaten;
yaşam, Kudüs’ün taşlarının damarlarına işlemiş kan gibi suskun.
Ve bil ki gerçek olan, gerçeğin unuttuğudur;
unutkanlıkla beslenen ayetler,
okunmadan yanmış parşömenler gibi kararır.
Karşında, yarıda bırakılmış bir kitap kadar kırığım ben.

Öldükçe öldüm, gömmedin hiç.
Mavi üzümler, yalnızlığın sarı mührü.
İhanet etmedim, hiçbir zaman.
Ama insan, zaten en çok Rab’bine hain değil mi?