Kedilerin bir derdi var. Dile getirmedikleri millî bir derdi hem de. Göz temasını kaybediyoruz kedilerle. Hâlbuki biz bir kedi ülkesiyiz. Kediler millî kimliğe başkaldırıyor. Kediler kıytırık mamaları ve tekmelenmeyi reddediyor. Kediler cinleri görüyor. Perdeler kalkacak dedikoduları dolaşıyor, tedirginlikle kedilerin kilitlenip baktıkları noktalara nas, felak okuyor ve aynı süratle üflüyoruz. Kediler acemi değil, biz acemiyiz.
Sabah 8.30’da iş yerine varmak için verilen mücadelede bir millîlik aramıyorum. Varma kaygısı, vardıktan sonra azarlanacak mıyım gerginliği, bir de işsiz kalırsam bu borçları nasıl ödeyeceğim derdi taşımadan sadece çalışıp üretmek mümkün olmadığı için olsa gerek, hiçbir sempati duymuyorum. Bundan dolayı da kedilerin dertlendiği durumlara daha çok odaklanıyorum. Bir mesele var, günlerdir kapının önünde yatmıyorlar ve sık sık emlakçının kapısının önünde volta atıyorlar. Emlakçıda büyü olmasından şüpheleniyorum. Düşün düşün sonu yok, bir paket market mamasıyla yollanıyorum emlakçının kapıya. İçeri girmiyorum, basit bir baş selamıyla geçiştirip kedilere dönüyorum. “Ne yaptığınızı görüyorum.” diye üstten üstten tehditvari konuşuyorum. Kaba tabirle iplemiyorlar bile beni.
Günler geçiyor, merak duygusunun önüne geçilmiyor. Bugün onları izlemeye karar verdim. Eve gidiyor gibi yaptım gitmedim. Köşede pusuya yattım gece olmasını bekliyorum. Saatler geçerken bunların ekibin toplanmasını da gözlemlemiş oluyorum. Sonunda görmemem gereken o korkunç şeyle yüzleşiyorum. Kediler cinlerle anlaşmış! Hem de bir tane değil, en az on tanesiyle. Bir suikast planı olmalı bu. Cinler kedilerden tüm millî duyguları almış ama bu sefer de cinler millîymiş gibi duruyor. Hayret bir şey doğrusu! Cinler ve kediler. Sizlerle işim bitmedi.
Toplantılarını izliyorum, bir şeyleri çözmem ve bunları yakalamam lazım. Ah işte millî bir kuvvet olsaydı burada. Onlara şikâyet ederdim. Bir işler çeviriyorlar derdim. Cinlerden biri sanki düşüncelerimi duymuş gibi kahkaha atıyor. Korkunç bir kahkahası ve saç modeli var. Sanırım onlar da biliyorlar şikâyetle hiçbir şeyin çözülmeyeceğini. Elindeki bıçağı kedilerden birine doğru tutuyor. Yine gülüyorlar. Kedilerin ürkekliğinden eğleniyorlar. Kediler korkunun kokusunu yaş mama kokusundan daha hızlı alıyor olmalı ki benden tarafa bakışlar atmaya başladılar. Dikkat çekmiştim. Tam anlamıyla olduğum yerde küçüldüm, küçüldüm ve adeta orada bir sokak lambasına dönüştüm.
***
Sabah uyandığımda köşesinde sızdığım dükkân sahibi sert sert suratıma bakıyordu. “Oğlum senin derdin ne? Karın mı terk etti? İş yerinde mi sıkıntın var? Ne geziyorsun her gece her gece burada?” diye kızmaya başladı. Bir kere sadece bu gece gelmişt… hass**tir… Millî cinlerden biri tam karşımda gülümsüyordu. “Gel abi gel.” diye kaldırdı. “Vatanın her yerinde!” diye yükseldim ama nafile. “Tamam abi, vatan çok önemli, aynen bizim eskisi gibi ulus olmamız lazım. Katılıyorum abi sana. Bence de kültürel devrim siyasal devrimden daha mühimdir. Gel abi.”
Beni kargacık burgacık yazıları olan bir binaya soktu. Bir iğne, mis. Bu gece rahat uyuyacağım. Rüyamda milli kedileri göreceğim.
Eskisi gibi.
Hür kediler.
Hür ve “pisi pisi” denildiğinde bu kelimeye aşina olan kediler.
Bizim kedilerimiz.
